Hiç "numaramı tahmin et" oyunu oynadın mı?
Bu oyunda, bir arkadaş - ya da bir sihirbaz - bir kağıt parçasına ya da şapkasının içine gizlenmiş bir numara olduğunu söylüyor. Arkadaşınız daha sonra size 1'den 100'e kadar bir aralık verir ve bu sayının ne olduğunu tahmin etmek için birkaç deneme hakkınız olur. Arkadaşınızın sahip olduğundan daha yüksek bir sayı söylediğinizde, “benim sayım X'ten az” diyebilir ve denemeleriniz bitene kadar bu böyle devam edersiniz. İşin eğlenceli tarafı, mümkün olduğunca az denemeyle sayıyı tahmin etmektir.
Gökbilimciler de bu oyunu oynuyorlar ve hatta Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ekipler bunu yeni bir seviyeye taşıdılar.
Bir grup Japon gökbilimci, yöntemlerinin Evrenin nasıl gelişeceğini yöneten "sihirli sayıları" doğru bir şekilde belirlemek için kullanılıp kullanılamayacağını kontrol etmek istedi. Kozmolojik parametreler olarak adlandırılan bu sayılar yalnızca gözlemlerle elde edilebilir.
Örneğin, uzaydaki karanlık madde miktarına veya karanlık enerjinin Evrenin genişlemesindeki etkilerine bağlıdırlar. Ancak karanlık madde ve karanlık enerji gözlenemez. Evrenin bu “karanlık kısmı” ile çalışırken, astronomların sahip olduğu modellerin ve veri analizlerinin kesin olduğundan emin olmak zordur.
Bu nedenle, veri analizlerini test etmek için Japon grup, on sahte Evren inşa etmek için bir süper bilgisayar kullandı. Toplam hacimleri şimdiye kadar yaptığımız en büyük galaksi araştırmalarından 100 kat daha büyük! Gökbilimciler sahte evrenleri yaratmak için kullanılan “sihirli” sayıyı (kozmolojik parametreler) seçtiler. Ekip, galaksileri gerçek yaşam gözlemlerinde sahip oldukları benzer konumlara yerleştirdi.
Daha sonra bu simülasyonları oluşturmak için kullandıkları kozmik sayıları tahmin etmeleri için diğer astronomlara meydan okudular.
Ve tahmin et ne oldu? Amerikalı astronomlardan oluşan iki ekip, Japon meslektaşlarının verilerini analiz etmek için farklı yöntemler kullanarak ilk denemelerinde etkileyici bir doğrulukla sayıları tahmin ettiler!
Bu, Amerikan gökbilimcilerin kullandığı yöntemlerin gerçek gözlemsel verilere uygulandığında doğru sonuçlar verebileceğinin bir işaretidir. Harika değil mi?